loading...

Dini Bilgiler

Kur’an-ı Kerim’e göre asıl iyilik nedir?

By  | 

Kur’an-ı Kerim’e göre asıl iyilik nedir?

loading...

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

loading...

“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!” (Bakara, 177)

Resûlullah buyurdular:

“İnsanların arasına karışıp onların ezâlarına katlanan (onların dertleriyle dertlenen, hâcetlerini halleden) Müslüman, onlara karışmayıp ezâlarına katlanmayandan daha hayırlıdır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 55/2507)

Hz. Ali’nin (r.a.) şu sözleri ne kadar ibretlidir:

“İki nîmet vardır ki, beni hangisinin daha çok sevindirdiğini bilemiyorum:

Birincisi, bir kimsenin, ihtiyacını karşılayacağımı ümit ederek bana gelmesi ve bütün samimiyetiyle benden yardım istemesidir.

İkicisi de, Allah’ın, o kimsenin arzusunu benim vâsıtamla yerine getirmesi yahut kolaylaştırmasıdır.

Bir Müslümanın sıkıntısını gidermeyi, dünya dolusu altın ve gümüşe sahip olmaya tercih ederim.” (Ali el-Müttakî, VI, 598/17049)

Allah zengini fakir, fakiri de zengin kılabilir. Bunlar Hak katında bir üstünlük ölçüsü değildir. Her ikisi de yalnızca bu âlemdeki bir imtihan şeklidir.

Üstünlük sadece takvâdadır. O hâlde infâk etmekten dolayı fakire karşı gururlanmak, dünya hayâtındaki imtihan sırrından da gâfil olmaktır.

SEN DE MUHTAÇ OLABİLİRSİN!

Şeyh Sâdî, Bostan adlı eserinde der ki:

“Birisine iyilik ettiğin zaman; «–Ben efendiyim, beyim; o bana muhtaçtır!» diye büyüklenme! Zaman kılıcı, o muhtaç kimseyi vurmuş deme! Zira vuran kılıç henüz kınına girmemiştir; mümkündür ki o kılıç bir gün seni de biçer.”

Varlıklı kimseler, kendilerini fukarânın yerine koymayı bilmeli ve; “Rabbimiz bizi onların durumunda, onları da bizim durumumuzda yaratabilirdi. Mâdem bize imkân bahşedip onları muhtaç kıldı, demek ki onları bize emânet etti, zayıfları güçlülere zimmetledi, bizi onlardan mes’ul kıldı ve bize bahşettiği nîmetlerin şükrânesi olarak, onlara infâk etmemizi emretti…” diye düşünmelidirler.

KİMSEYİ ELİ BOŞ GÖNDERME

Yine Şeyh Sâdî’nin aynı eserindeki şu nasihatleri de pek mânidardır:

“Kapına bir garip gelirse, eli boş gönderme. Allah göstermesin belki bir gün sen de garip olur, kapıları dolaşırsın.

Gönlü yaralı olanların hatırlarını sor, onlara bak. Belki bir gün sen de o vaziyete düşersin. Sen ki bir şey istemek için kimsenin kapısına gitmiyorsun; buna şükrâne olarak, kapına gelen yoksulu kovma, ona surat asma, onu tebessümle karşıla…”

Nitekim âyet-i kerîmede buyrulur:

“Seni fakir bulup zengin etmedi mi? Öyleyse yetimi sakın ezme! El açıp isteyeni de sakın azarlama. Ve Rabbinin nîmetini minnet ve şükranla an.” (ed-Duhâ, 8-11)

loading...