loading...

Dini Bilgiler

LÜTFEN DİKKAT Sevapsız Namaz mı Kılıyorsunuz?

By  | 

SORU : Nice namaz kılanlar vardır ki, onların kıldığı namaz sadece yatıp kalkmaktan ibarettir, onlara sevaptan da bir pay yoktur, anlamına gelen bir hadis var mıdır?

loading...

Rivayet göre, Ebu Hureyre şöyle dedi: Resulullah şöyle buyurdu:

loading...

“Nice oruç tutanlar var ki, aç kalmaktan başka bir kazançları yoktur. Ve yine nice namaz kılanlar var ki, yorgunluktan başka namazından elde ettiği bir şey yoktur.”(İbn Mace, Sıyam,21)

Mecmau’z-zevaid’de bu hadisin senedi zayıf olduğuna işaret edilmiştir.(a.g.e).

Aynı hadisi Ahmed b. Hanbel de şöyle rivayet etmiştir:

“Nice oruç tutanlar var ki, oruçlarından payları açlık ve susuzluktur.  Ve yine nice ayakta duranlar / namaz kılanlar var ki, namazından elde ettiği şey yorgunluktur.” (İbn Hanbel, 2/373)

Hafız Irakî, İbn Hanbel’in rivayetindeki senedin hasen/sağlam olduğunu belirtmiştir.(Irakî, Tahricu ahadisi’l-ihya -İhya ile birlikte-1/165).

Bu hadiste vurgulanan husus, yapılan ibadetlerin hem şeriatin zahirî kurallarına, hem de batınî takva prensiplerine uygun olmasına işaret edilmiştir. Mesela, bir insan Ramazan ayında gündüz yemek yediği zaman, şeriatin zahiri hükümlerine uymadığı için orucu bozulmuş olur, bunu kaza etmesi gerektiği gibi ayrıca iki ay kefaret de tutması gerekir. (Şafilere göre sadece kaza etmesi gerekir). Bunun yanında oruçlu bir kimsenin yalan söylemesi, gıybet etmesi, orucun zahirî kurallara göre bozulmuyorsa da, gerçekte bazı sevapları kaybolacaktır.

Yine namaz kılan kimsenin şeriatin zahirî kurallarına uymazsa; namazı bozulur, onu yeniden kılması gerekir. Buna mukabil, zahiri şartlara riayet etmekle beraber, namazı tamamen huzur ve huşudan halî, gaflet içerisinde kılsa, zahire göre onu iade etmesi gerekmez. Ancak, bu namaz sevabının en az bir kısmı zayi olacaktır.

“Kim yalan söylemeyi, cahilliği ve cahillikle amel etmeyi (günah işlemeyi) terk etmezse, Allah’ın onun yemesini, içmesini terk etmeye ihtiyacı yoktur.”(İbn Mace, Sıyam,21) mealindeki hadis-i şerif bu hususu aydınlatacak bir konuma sahiptir.

Bu gibi hadislerden maksat, yalan söyleyenin, günah işlemeye devam edenlerin oruç tutmayı bırakmasını emretmek değil, oruçla beraber bu kötü alışkanlıkları da terk etmeye teşvik etmektir. Aynı durum soruda geçen namaz konusu için de geçerlidir. Namazı dosdoğru kılmanın gereğine dikkat çekildiği gibi, namaz kılanların günahlardan uzak kalması gerektiği de ifade edilmiştir. Nitekim, “(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.” (Ankebut, 29/45) mealindeki ayette bu iki konuya da dikkat çekilmiştir.

Buna göre, namazı farzlarına uygun olarak yerine getiren kişinin namazı olur, ancak gereği gibi kılmıyorsa, günahlara devam ediyorsa, bu durum namazın ve diğer ibadetlerinin sevabını noksanlaştıracaktır.

Kutuplarda namaz nasıl kılınır; oruç nasıl tutulur?

Bilindiği üzere bulunduğumuz ülkede, günün saatleri fazlaca farklılık arz etmez. Gece ve gündüzler her ne kadar bazı mevsimlerde uzayıp kısalırsa da normal uzunluk ve kısalıktan ileri geçmez. Ancak bu normal uzayıp kısalmalar kutuplara doğru yaklaşıldıkça çok farklı hale gelir. Kırk beşinci enlemden başlayarak kısalmaya başlayan geceler (90) ıncı enleme varınca iyice kısalır, bazı mevsimde tam altı ay uzunluğunda bir gün sürer, arkasından da kış mevsiminde yine altı ay uzunluğunda bir gece devam eder.

Bu altı ay kadar uzun süren günde tek günlük namaz mı kılınır? Yoksa bu uzun günün saatleri günlere taksim edilir, yirmi dört saatte bir gece gelip geçtiği tasavvur edilerek, namazlar bu saata göre mi ayarlanır?

 Bu suale çeşitli cevaplar verilmiştir. Bu cevapların özetini kısaca arzedecek olursak şöyle ifade edebiliriz:

— Kutuplara doğru yaklaşıldıkça iyice uzayan gün ve gecelerde namaz vakitleri (takdir edilir). İşte bu (Takdir), mes’eleyi karışıklıktan çıkarır, sıhhate kavuşturur.

— Takdir, hadîsten geliyor. Peygamberimizin (asm) ifadesidir bu. Resûlüllah Aleyhisselam günleri iyice uzun olmayan yerden çıkacak olan Deccalı haber verirken,

— “Deccalın bir günü sizin bir seneniz kadar uzun olacaktır. Sonraki günleri de beri geldikçe kısalacaktır.” buyurduğunda sormuşlar:

— Ya Resûlâllah, bir günü bizim bir senemiz kadar uzun olacağını bildirdiğiniz o günde namazlar nasıl kılınacaktır? Şöyle cevap vermiştir:

— Takdir olunarak! Yani uzun günün saatleri takdir edilerek. Hesaplanarak. (Müslim, Kitabu’l-Fiten ve Eşrâtu’s-Sâat, 20)

— Nasıl takdir edilip, nasıl hesaplanacak?

— En yakın normal vakitli ülkenin takvimi ve saatıyla takdir olunup, hesap edilerek.

Demek ki, Resûlüllah (asm)’ın haber verdiği (takdir olunarak) kelimesi bize meseleyi hallettirmektedir. Böylece beş vakit namazını en yakın normal vakitli ülkenin saatına ayarlayarak kılan kimse huzura kavuşur, yanılmaktan kurtulmuş olur.

Burada cevabı gerekecek bir diğer sual de şudur:

— Bazı mevsimlerde gecenin başlamasıyla hemen arkasından şafak söker, yatsının vakti hiç olmaz. Böylesine kısa gecelerde namazlarımızı nasıl kılacağız?

Cevabı şöyledir:

— Öyle kısa gecelerin başlangıcında, önce akşam namazına durulur, kılınınca vakit bulunursa hemen yatsıya başlanır, bitirilince de hemen sabah namazına girişilir. Böylece kısa gecenin namazları arka arkaya eklenerek kılınır. Bundan sonrası yine takdir olunarak edâ edilir.

Bu mevzuda Prof. Hamidullah “İslâm’a Giriş” kitabında şöyle diyor:

— İslâm din-hukuk âlimleri umumiyetle (45) arz dâiresindeki saatlerin (vakitlerin) (90) derecede yâni kutuplarda muteber olduğunu açıklar. (45) derece ile (90) derece arasındaki bölgelerde güneşe değil, saate göre hareket edilir. Namaz için böyle olduğu gibi, oruç v.s. için de böyledir.”

Bu mevzuu etraflıca inceleyen “kaynaklarıyla İslâm Hukuku”nda ise nihaî hüküm şöyle verilmektedir:

— Altı ay gece, altı ay gündüzün devam ettiği ülkelerde normal vakitleri (yâni gece ile gündüzü) bulunan en yakın -45 enlemdeki- ülkelerin saatleri uygulanarak namaz ve oruç ibadeti yerine getirilir.”

Hac ibadeti ise zaten hiçbir ülkenin takdirine bağlı değildir. Suudî Arabistan’ın takvimi esastır. Onların ilân ettikleri günü Arafat’a çıkılır, Müzdelife’ye gidilir, Kâbe tavâfı yapılır. Bu mevzuda normal vakitli ülke ile normal olmayan vakitli ülke müsavidir. Hepsi de mukaddes bölgeye hizmet veren ülkenin takvimine tâbi olarak hac ibadetini ifa etmektedir.

loading...