loading...

Dini Bilgiler

Resimli Yerde Namaz Nasıl Kılınır?

By  | 

Resmin gazetede veya televizyonda olmasının farkı yoktur.

loading...

Fotoğrafı ikiye ayırmak gerek; canlıya âit fotoğraflar, cansıza ait fotoğraflar.

loading...

Canlıya âit fotoğraflar, ya yaşayacak şekilde boy resmi olur yahut da yaşamayacak şekilde yarım resim olur. Yaşamayacak şekilde yarım, yahut da bakınca seçilemeyecek kadar küçük olursa, mahzur yoktur denebilir. Ancak boy resim ve fotoğraflarına (bir ihtiyaç olmaksızın) cevaz verilmemiştir.

Cansıza âit resimlere, yani manzaralara gelince, bunun câiz olduğu kesindir. Çiçek, göl ve orman manzaraları gibi görüntüler çekilebilir, evlerin belli yerlerine asılıp ilâhî kudret takdirle seyredilebilir.

Canlıya ait boy resimlerini, (insan, hayvan ve diğer canlı varlıklar gibi) odanın duvarına asıp, bakınca tümüyle görünür hâlde bırakmak, bu odada namaz kılmayı mekruh hâle getirmek demektir. Bu itibarla, duvarlarında canlılara ait boy resimleri bulunan odada kılınan namaz mekruh olur. Resimler kıble cihetinde ise mekruhluk şiddetlenir, yanda ise azalır, arkada ise daha da azalmış sayılır.

Böyle resimler ya indirilmeli, yahut da üzeri örtülerek namaza durulmalıdır. Boy resimlerini kapalı bir yerde tutmak, ancak gerektiğinde görülecek hâlde muhafaza etmekte beis yoktur.

Kâğıt paralarla nüfus cüzdanlarındaki vesikalık resimler de câizdir. Bunlar canlandığı farzedildiğinde yaşamayacak derecede küçük ve yarım olan resimlerdir.

Ayrıca bazı müseccel şahısları tanımak için çekilen zaruri boy resimleri için de ruhsat vardır. Bunlar ihtiyaç resimleridir. Hırsızlar, diğer suçlular ancak bunlarla kolayca adaletin pençesine teslim edilebilmektedir.

Bugünkü resimlerin mühtehcen olmayanları tapılmak için çekilmediğinden, tapılmak için yapılan resimler cümlesinden sayılmayabilirler. Müstehcen resimlerin her türlüsü ise ahlâka, insanlığa ve İslâm’a aykırıdır. Kaynaklarıyla İslâm Fıkhında geniş bilgi vardır.

Haram yiyen biri namaz kılabilir mi?

İnsanlar günah işleme özelliğine sahiplerdir. Her şeyi ile mükemmel insan ancak peygamberlerdir. Bu bakımdan insanların işledikleri günahlardan dolayı onlara hiddet değil, belki günahtan kurtulması için dua etmeliyiz.

Allah Teala’nın emirlerini yapmak farz olduğu gibi, onun yasaklarından da sakınmak farzdır. Bu bakımdan emirleri yapmayan kişi günah işlediği gibi yasaklarından sakınmayan kişi de günah işlemiş olur. Günaha giriyorum diye farz olan ibadeti yapmayan kişi iki türlü günahı işlemiş olur. Halbuki farzları yapsa en azından onların cezasından kurtulmuş olur ve günahını azaltmış olur.

İşlediğimiz günahlar bizim ibadetlerimize engel olmamalı. Bu şeytanın bir vesvesesidir. Ayrıca günahların farz ibadetlere engel olduğunu düşünen biri farzı terketmek yerine günahı terketmesi daha doğru bir karar olur.

İnsan hangi durumda olursa olsun tövbe etmekle mükelleftir. Şeytan insanı ümitsizliğe sevkedip tövbe etmesini engellemeye çalışır. Bunu yaparken bir yandan nefsi de ıslah edip ilerlemeye çalışmak gerekir.

Al-i İmran suresinde şu mealdeki bir ayeti kerime yer almaktadır:

“Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.”

“İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir!”1

Demek ki, bir tövbenin kabul olması, bir günahın affa liyakat kazanması için hiçbir mazeret yokken o günahta ısrar edilmemesi şartı aranmaktadır. Bir insan sadece nefsini yenemediğini, çevresinin nasıl karşılayacağını bahane ederek bir haramı işlemeye devam ederse ne olur? Bu husustaki bir hadisin meali şöyledir:

“Mü’min bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer o günahtan el çeker, Allah’tan günahının affını dilerse, kalbi o siyah noktadan temizlenir. Eğer günaha devam ederse, o siyahlık artar. İşte Kur’ân’da geçen ‘günahın kalbi kaplaması’ bu mânâdadır.”2

Evet, “Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol vardır.” sözü mühim bir gerçeği dile getiriyor. Şöyle ki, bir günahı işlemeye devam eden insan zamanla o günaha alışır, terk edemez bir hale gelir. Bu alışkanlık onu gün geçtikçe daha büyük manevî tehlikelere sürükler. Günahın uhrevî bir cezasının olmayacağına inanmaya, hattâ Cehennemin bile olmaması gerektiğine kadar gider. Yani kalpte yer tutan o günah tohumu zaman içinde -Allah korusun- yeşillenerek bir zakkum ağacı haline dönüşebilir.3

Böyle bir tehlikeye maruz kalmamak ve şeytanın oyunlarına kanmamak için, bir an önce tövbeyi icap ettirecek günahı terk ederek insanın kendine çeki düzen vermesi gerekir.

loading...