loading...

Genel

Sünni bir kadın Alevi bir erkekle evlenebilir mi?

By  | 

Ben bir Alevi genciyim, Sünni bir kızla (Alevi bir kız Sünni bir erkekle) evlenebilir miyim? Bir de Sünniler gerçekten bize düşman mı içden, yoksa baştakiler mi bizle oynuyor?

– Sünni bir kadın Alevi bir erkekle evlenebilir mi?

loading...

Değerli kardeşimiz,

loading...

Müslüman bir hanım ancak Müslüman bir kimse ile evlenebileceğinden, önce Müslümanı tanıtmamız lazımdır. Müslüman, İslâm dininin bütün kesin hükümlerini kabul edip hiçbirisini reddetmeyen kimsedir. Yani namaz, oruç, zekât, hac, abdest, gusül ve benzeri emirleriyle; zina, içki, faiz ve benzeri nehiyleri kabul edip onlara inanan kimsedir. Ama zikredilen şeylerin tümünü veya bir kısmını kabul etmeyen kimse Müslüman sayılmadığı gibi, onunla evlenmek de caiz değildir. Evlenme vaki olduğu takdirde evlilik hayatı gayrimeşrudur. Bunun adı ister Sünni olsun, ister Şii olsun fark etmez.

Demek ki evlenmenin ölçüsü İslâm’dır. Maalesef bugün yurt içinde veya dışında birçok Müslüman hanım, durumu sormadan ve İslâm’ın hükmünü öğrenmeden Müslüman olmayan kimse ile evlenir ve kendini kıyamete kadar Allah’ın lanetine müstahak eder. (Halil GÜNENÇ, Günümüz Meselelerine Fetvalar, II/119)

Bu konuda bir süreden beri sualler sorulmakta, cevaplar beklenmektedir. Önce bir hususa işarette bulunmak istiyorum.

Biz Alevî-Sünnî ihtilafını körükleyip ayrılık gayrılık meydana getirmeye taraftar değiliz. Birlik ve beraberlikten yanayız. İhtilâfları körüklemekten, farklı anlayışları alevlendirip birliğimizi bozmaktan hiç kimseye fayda gelmez, ancak hepimize zarar gelir. Bunu böyle biliyor, böyle de inanıyoruz.

Aslında bir Müslüman’ın veya bir tarikatın Hz. Ali (ra) muhabbetini meslek ve meşrebine esas almasının dinen hiçbir mahzuru yoktur. Diğer sahabelere tecâvüz etmemek, Kur’an ve Sünnet’in ışığında namazını kılmak, orucunu tutmak ve diğer sorumluluklarını yerine getirmek kaydı ile, Hz. Ali (ra) ve Ehl-i Beyt muhabbetini rehber edinmenin hiçbir mahzuru yoktur. Gerçek şu ki, Kitap ve Sünnet’i bilen ve gereği gibi yaşayan hakikî bir Alevî, ancak Allah Teâlâ’yı ma’bûd olarak tanır. Kendisini, İslâmîyet’in bir ferdi olarak bilir, Peygamberimizi (asm), en son peygamber, Kur’ân-ı Kerîm’i de son semavî kitap kabul eder.

Bu sun’î ayrılığın ortadan kalkmasının tek yolu, Kur’an’ın ışığı altına girmek ve O’nu yegâne ölçü kabul etmektir. Nitekim Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de, “Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılınız ve ayrılmayınız.” buyurmakla, bütün Müslümanların Kur’an etrafında toplanmasını emretmektedir.

Bu anlayış içinde sualin cevabını vermeye çalışacalım.

Önce Alevîliğin ne olduğunu belirlememiz gerekir ki, hüküm vermekte isabet edelim. Gerçekten de Alevîlik nedir? Evet, cevabını aradığımız soru budur. Alevîliğin ne olduğunu belirleyebilsek mesele biter, “Evlenmek uygundur, yahut da değildir.” diye cevap verebiliriz. Ne var ki, ülkemizdeki Alevîlik anlayışı tek ve net değildir. Bazı Alevî temsilcilerinin Alevîlik anlayışlarını dinledim Samanyolu Televizyonu’nda…

Şayet Alevîlik böyleyse dinen evlenmek de isabetli, akraba olmakla da fayda vardır. Tanışırız, anlaşırız. Bu dedeler diyorlar ki:

– Alevilik Kur’ân’ın dışında olamaz. Sünnetin zıddına anlaşılamaz.Peygamber Efendimiz (asm)’in yaşayışına ters şekilde yorumlanamaz, Alevîlik’te namaz, oruç, hac, zekât gibi dinî emirlerin hepsi de vardır ve mevcuttur. Aksini iddia edenler Alevîliği kendi maksatlarına âlet etmek isteyenlerdir. Onların oyununa gelinmemeli, Aleviliği İslâm’ın dışında göstermek isteyenlere itibar edilmemelidir…

Alevîlik böyleyse bir diyeceğimiz olmaz. Din kardeşi anlayışı içinde bakarız kendilerine, hatta bir kısım kusur ve noksanlarını da görmezlikten geliriz. Çünkü hepimizde vardır kusur ve amel eksikleri…

Ancak böyle değil de, alevîlik bazılarının iddia ettikleri gibi ise… Yani:

– Namaz, oruç, zekât yoksa; ibadetlerini sadece bir kalb, gönül meselesi telâkki ediyor, beş vakit namazı inkarda bulunuyorlarsa: Resulüllah (asm)’ın raşid halifelerine hürmetsizliği esas alıyor, bazı tarihî olayları günümüze taşıyarak düşmanlığı canlı tutmayı düşünüyorlarsa; bilhassa farz olan guslü kabul etmiyor, cünüblükten sonra yıkanmayı uygun bulmuyorlarsa…

Bunları kabul etmeyenle edenin bir arada huzurlu bir yuva kurmaları, sevgi içinde mutlu ve bahtiyar olmaları aklen mümkün olmadığı gibi naklen de uygun olmaz. Aynı kültürü paylaşanların bile huzur içinde geçinmelerinde zorluk çıktığı günümüzde, ayrı kültürde olanların huzur içinde mutlu bir aile hayatı sürdüreceklerini sanmak, ne derece gerçekçi olur, düşünülsün. Bunun için diyorum ki: “Alevîliği taraflar nasıl anlıyorlar, önce bunu tesbite ihtiyaç vardır!”

Kur’ân’ı kutsal kitabımız olarak esas alıyorlarsa, Kur’ân’ın mânâsının sünnette açıklandığını kabul ediyorlarsa, Resulüllah (asm)’ın ve Ehl-i beytin yaşayışını örnek biliyorlarsa, aramızda temelde ayrılık yok demektir. Diğer farklılıkları hoşgörmek mümkün olabilir.

Farzları kabul eden kimse mü’mindir; kabul etmeyen ise inkarcı konumundadır. Bunu tesbit ise, görüşüp konuşmakla mümkün olur. Görüşüp konuşmadan kestirip atmak peşin hükümlülük olur.

Alevilik babadan oğula geçen bir soy, bir kan bağı değildir. İnsan bugün Alevi, yarın dönüp Sünni veya tersi olabilir. Bu gencin ailesi Alevi olmakla beraber gencin kendisi İslam’a Sünniler gibi inanıyorsa, Amentü’yü bizler gibi kabul ediyorsa o makbul bir Müslümandır.

Bir mühim noktaya daha işaret etmek gerekir:

Alevîliği İslâm’ın içinde yorumlayan (din kardeşimiz), dışında anlayan da (vatandaşımız)dır. Biz vatandaşımızla da karşılıklı saygı içinde yaşamak isteriz. Bu, bizim Müslümanlığımızın da gereğidir.

loading...