loading...

Dini Bilgiler

Diğer dinlerin alimleri neden İslam’ı kabul edemiyor?

By  | 

– Alim kavramı, İslami literatürde özelikle İslam dini konusunda ilim sahibi olan kimse demektir. Üstadın şu ifadelerinden bunu anlayabiliriz:

loading...

“Sonra imanın kuvvetinden ulvî bir zevk-i hakikat alan o seyyah-ı talib, Enbiya Aleyhimüsselâm’ın meclisinden gelirken, ülemanın ilmelyakîn suretinde kat’î ve kuvvetli delillerle, Enbiyaların (Aleyhimüsselâm) davalarını isbat eden ve asfiya ve sıddıkîn denilen mütebahhir, müçtehid muhakkikler, onu dershanelerine çağırdılar. O da girdi, gördü ki: Binlerle dâhî ve yüzbinlerle müdakkik ve yüksek ehl-i tahkik kıl kadar bir şübhe bırakmayan tedkikat-ı amikalarıyla, başta vücub-u vücud ve vahdet olarak müsbet mesail-i imaniyeyi isbat ediyorlar.” (Asa-yı Musa, 113)

loading...

– Demek ki, İslami ilimlerde ve bunu destekleyen diğer ilimlerde derin bir vukufiyete sahip “asfiya ve sıddıkîn denilen mütebahhir, müçtehid ve muhakkik olanlara alim denir.

Risaale-i Nur’daki şu ifadelerde de bunun altı çizilmiştir:

“Peygamber Efendimiz, şu اَلْعُلَمَاءُ وَرَثَةُ اْلاَنْبِيَاءِ yani: “Âlimler, Peygamberlerin vârisleridirler” hadîs-i şerifleriyle; âlim olmanın pek kolay bir şey olmadığını, i’cazkâr belâgatları ile beyan buyuruyorlar.

Zira mademki bir âlim, Peygamberlerin vârisidir; o halde hak ve hakikatin tebliğ ve neşri hususunda, aynen onların tutmuş oldukları yolu takip etmesi lâzımdır.” (bk. Asa-yı Musa , 256- 257 )

– Hz. Adem’den beri, her ümmette büyük alimler çıkmıştır.

Ancak İslam dini geldikten sonra, diğer dinlerdeki alimlerin, din adamlarının genel olarak bu vasıflara sahip olmadıkları bilinen bir gerçektir.

Bu vasıflara sahip olan Abdullah b. Selam gibi ehl-i kitaptan alimler ise İslam dinine girmekte asla tereddüt etmemişlerdir.

– İslam dini, ehl-i kitap dahil herkese hitap eden, onları sorumlu tutan bir dindir. Bu dinin gereklerini yerine getirmeyenler -değil gayr-ı müslim- Müslüman dahi olsa gerçek manada  alim sayılmaz.

– İslam ümmetinde asrımız dahil, hiç bir zaman hakiki alimlerden boş kalmamıştır. Nitekim, “her asırda bir müceddidin geleceğini” bildiren hadisten de bunu anlamak mümkündür.

– Ayrıca, tarih boyunca, ehl-i kitaptan değerli ilim ve din adamlarından binlercesi, insan aklının ve ilminin gereğini yerine getirip İslam dinine girmişlerdir.

Bununla beraber, bir şeyi bilmek ayrıdır, onu kabul etmek, ona taraftar olmak, ona teslim olmak ayrı şeydir.

İnsanların tabi oldukları bir dini, bir grubu, bir takımı kolay kolay terk edemez. Müsteşriklerden bazılarının eserlerine aldıkları İslam ile ilgili çok doğru bilgiler olmasına rağmen, Müslüman olmamışlardır.

Eskiden beri, müşrikler dahil, bir çok kimse, Kuran’ın hak ve Allah’ın kelamı, Hz. Muhammed (asm)’in hak peygamber olduğuna kanaat getirdikleri halde, makam, mevki, menfaat, kıskançlık, haset gibi değişik sebeplerden ötürü İslam dinine girmemişlerdir.

Bediüzzaman hazretlerinin şu tespitleri, bu konuya ışık tutmaktadır:

“Hem pek çok Yahudi üleması ve Nasara üleması, ikrar ve itiraf etmişler ki: “Kitaplarımızda Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ın evsafı yazılıdır.” Evet gayr-ı müslim olarak başta meşhur Rum Meliklerinden Hirakl itiraf etmiş, demiş ki: “Evet İsa Aleyhisselâm, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’dan haber veriyor.”

Hem Rum Meliki Mukavkis namında Mısır hâkimi ve ülema-i Yehud’un en meşhurlarından İbn-i Suriya ve İbn-i Ahtab ve onun kardeşi Kâ’b Bin Esed ve Zübeyr Bin Bâtıya gibi meşhur ülema ve reisler, gayr-ı müslim kaldıkları halde ikrar etmişler ki: “Evet kitablarımızda onun evsafı vardır, ondan bahsediyorlar…” (bk. Nursi, Mektubat,163-164)

loading...