loading...

Dini Bilgiler

Dikkat..! KİŞİYİ CEHENNEME SÜRÜKLEYEN REZİL BİR GÜNAH

By  | 

Asılsız, gerçeğe uymayan, doğru olmayan ve kandırmak için söylenen söz mânâsına gelen yalan; kişiyi cehenneme sürükleyen rezil bir günahtır.
Rasûlullah –sallâllâhu aleyhi ve sellem– Efendimiz bu hakikati şöyle ifade buyurmuşlardır:

loading...

“Şüphesiz ki sıdk, «birr»e götürür. (Doğruluk, iyiliğin kemâline ulaştırır.) İyiliğin kemâli de cennete kavuşturur. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir.

loading...

Yalancılık yoldan çıkmaya (fücûra) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.” (Buhârî, Edeb, 69)
Müslüman; eğilmez, bükülmez. İsterse en yakını olsun, kimse için yalancı şahitlikte bulunmaz.

Allah Teâlâ buyurur:

“(Rahmân’ın sâdık kulları), yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında (ise oradan menfî bir in‘ikâs almamak için) vakar ile geçip giderler.” (el-Furkān, 72)

Hazret-i Mevlânâ; yalanın, insanı hayırlardan alıkoymasını şu hikâye ile anlatır:

YALAN, MAHRUMİYETTİR

Geveze bir kişi bir kuyruk parçası bulmuştu. Her sabah onunla bıyığını yağlardı.

Zenginlerin yanlarına gider;

“Ben bir sofrada yağlı, ballı yemekler yedim.” derdi. «Bıyıklarıma bakın» der gibi de eliyle bıyıklarını büker, düzeltirdi.

Yalancı adamın karnı ise sessiz sedasız şöyle söylenirdi:

“Allah, yalancıların hilelerini yok etsin! Senin yalancı lâfların, bizi açlık ateşine attı. O yağlı bıyıkların kökünden yolunsun, kopsun. Ey dilenci! Senin çirkin lâfın olmasaydı, bir kerem sahibi çıkar, belki bize acırdı.

Nitekim Cenâb-ı Hak;

«Ey eğri kişi, eğri-büğrü hareket etme! Kıyâmet gününde, doğrulara doğrulukları fayda verir.» buyurdu.

Ayıbını, kusurunu söylemiyorsun, bari sus; kendini hileden, gösterişten çek; bu kötü huylardan tamamıyla uzaklaş.”

Hazret-i Mevlânâ’nın işaret ettiği âyet şöyledir:

“(Mahşer yerinde) Allah şöyle buyuracaktır:

«Bu, (o zor gün yani kıyâmet günüdür ki); sâdıklara sıdk ve sadâkatlerinin fayda vereceği gündür!»” (el-Mâide, 119)

Bıyığını yağlayan adam,
hileye saparak; «Devletliyim ve üstün bir insanım» dâvâsına girişmişti. Midesi ise, aç kalmasına sebep olduğu için bıyığından nefret ediyordu, âdetâ mecâzen şöyle diyordu:

“Allâh’ım! Onun gizlediğini meydana çıkar, o bizi yaktı, yandırdı. Sen de onu rezil et!”

Nitekim bir kişi; tevbe edip, günahlarını ve kusurlarını samimî bir şekilde îtirâf etmedikçe, ona mağfiret kapısı açılmaz.

Kulluk kapısından kaçan kişi; kusurlarını kabul etmemek için;

“Benim kalbim temiz!” der.

Hâlbuki;

Kalbi temiz olan kimse, kālinden (söylediklerinden ve iddia ettiklerinden) değil de, ancak hâlinden (yaşayışından ve yaptıklarından) belli olur.

“Ben çok da kötü değilim ki!” der. İbâdetlerini aksattığını îtirâf etmez;

“Rızkım için çalışıyorum ya, bu da ibâdet değil mi?” der.

Haramlardan, fâizden kaçınmaz da bunu telâfi edecek bir şey yapmış gibi, emekleri karşılığında ücretlerini verdiği çalışanlarıyla övünerek;

“Ben şu kadar kişiye ekmek veriyorum!” der.

Oysa;

Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz!

Şahsın görünür rütbe-i aklı, eserinde… (Ziya Paşa)

Kişinin karakter ve şahsiyeti; beyhûde lâflarından değil, yaptıklarından ve hâlinden belli olur.

Hâlbuki tevbe kapısına; Hazret-i Âdem ve Havvâ gibi;

“Rabbimiz! Biz nefsimize zulmettik! Eğer bağışlamaz ve merhamet etmezsen hüsrana dûçâr oluruz.” diyerek varılmalıdır.

Cenâb-ı Hakk’ın mağfiretine, Hazret-i Yûnus –aleyhisselâm– gibi;

“(Yâ Rabbî!) Sen’den başka ilâh yoktur! Sen sübhânsın! Noksan sıfatlardan münezzehsin! Şüphesiz ki ben zâlimlerden oldum!” diyerek sığınmalıdır.

Yalan olan hiçbir şeyin gizli kalamayacağı gibi kıssadaki yalancı adamın yalanı da gün gelip ortaya çıktı. Hikâye şöyledir:

Adam evde yokken bir kedi geldi, onun bıyıklarını yağladığı kuyruk parçasını kapıp kaçtı.

Evdekiler kedinin arkasından koştularsa da yakalayamadılar. Adamın küçük oğlunun, babam kızacak diye, beti benzi attı. Hemen koşarak babasının bulunduğu topluluğa geldi. Kalabalığın içinde babasına dedi ki:

“–Babacığım; hani senin her sabah dudaklarını, bıyıklarını yağladığın o kuyruk vardı ya ansızın bir kedi geldi, onu kaptı kaçtı. Arkasından çok koştuk ama faydası olmadı.”

Orada bulunanlar şaşırıp gülmeye başladılar, sonunda küçük düşen adama acıdılar.

Onu yemeğe çağırdılar, doyurdular, ona merhamet yağdırdılar.

O da; sâlih insanların cömertliğini ve şefkatini görünce, «doğru olma»nın zevkine vardı. Gurura kapılmaktan ve kendini üstün görmekten vazgeçti. Doğruluğa kul oldu, köle oldu.

Halk arasında denilir ki:

“Sen hayırlı iş yapmaya bak! İyilik yap denize at, balık bilmezse, Hâlık bilir. Kötülük de, şer de böyledir. Hepsi bir gün zâhir olur…”

loading...