loading...

Dini Bilgiler

Din Kelimesinin Manasını Biliyor musunuz?

By  | 

Arapça kökenli bir kelime olan din sözlükte “örf ve âdet, ceza ve karşı-lık, mükâfat, itaat, hesap, boyun eğme, hâkimiyet ve galibiyet, saltanat ve mülkiyet, hüküm ve ferman, makbul ibadet, millet, şeriat” gibi çeşitli an-lamlara gelir.

loading...

 

Bugün Batı dillerinde din karşılığı kullanılan religion kelimesinin aslı Latince’dir ve “bir şeyi vazife edinmek, tekrar tekrar okumak, yapmak”, ayrıca “insanları Tanrı’ya bağlayan bağ” anlamlarını içermektedir. Kelimenin bu iki anlamı dikkate alındığında religion kelimesi, hem insanları Tanrı’ya

loading...

 

 

bağlayan bağ (iman), hem de belli bazı davranışları dikkatle yapmak (iba-det) gibi din kavramının iki temel niteliğini ifade etmektedir.

 

Hinduizm’in kutsal dili Sanskritçe’de dharma, Budizm’in kutsal metin-lerinin yazıldığı Pali dilinde ise dhamma din karşılığıdır ve “gerçek, doktrin, doğruluk, kanun, düstur” gibi mânalara gelmektedir.

 

Her dinî kültürün din kavramını ifade etmek üzere seçtiği kelimelere ait anlamların ortak noktasının “yol, inanç, âdet, kulluk” olduğu söylenebilir. Bütün bu kelimeler, kökleri insanın iç hayatında bulunan ve semereleri çe-şitli davranışlarla tezahür eden köklü bir fenomeni ifade etmeyi amaçla-maktadır.

 

Kur’ân-ı Kerîm’de din kelimesi doksan iki yerde geçmekte, ayrıca üç âyette de değişik türevleri yer almaktadır. Kur’an’da bu kelimenin başlıca şu anlamlarda kullanıldığı görülür: “Yönetme, yönetilme, itaat, hüküm, ta-pınma, tevhid, İslâm, şeriat, hudud, âdet, ceza, hesap, millet”.

 

Kur’ân-ı Kerîm’de din teriminin, sûrelerin nâzil oluş sırasına göre ka-zandığı değişik anlamları şu şekilde sıralamak mümkündür: İlk dönem Mekkî âyetlerde bu kelime “yevmü’d-dîn” (din günü, hesap, ceza-mükâfat günü) şeklinde geçmektedir ve insanın, iman ve ameline göre hesaba çekile-ceği âhiret gününü ifade etmektedir (el-Fâtiha 1/4; ez-Zâriyât 51/6).

 

Mekke döneminin ikinci yarısında ise artık, sorumluluk ve hesaptan tevhid ve teslimiyete geçilmektedir. Bu dönemdeki âyetlerde insanın sadece Allah’a ibadet etmesi, ona ortak koşmaması vurgulanarak dinin Allah tara-fından konulan ve insanları ona ulaştıran yol olduğu belirtilmektedir. Bu dönemde “dînen kýyemen” (dosdoğru din), “millete İbrâhim” (İbrâhim’in dini) ibareleri aynı âyette yan yana geçmektedir (el-En‘âm 6/161).

 

Medine döneminde millet-i İbrâhim ve müslimîn kelimeleri bir arada geçmekte (el-Hac 22/78), tevhidden ümmete, kendisini Allah’a teslim eden-ler cemaatine geçilmektedir. “Dînü’l-hak” ifadesiyle muharref ve bâtıl dinlere karşı bu yeni dinin sağlam esasları belirtilmiş ve onun bütün dinlere üstün kılınacağı müjdelenmiştir (et-Tevbe 9/29, 33; el-Fetih 48/28; es-Saf 61/9). Yine Medine döneminde “Allah katında din şüphesiz İslâm’dır” (Âl-i İmrân 3/19; el-Bakara 2/193); “Kim İslâm’dan başka bir dine yönelirse, onun dini kabul edilmeyecektir, o âhirette de kaybedenlerdendir” (Âl-i İmrân 3/85) meâlindeki âyetlerle İslâm’ın diğer dinlere karşı üstünlüğü vurgulanmıştır.

 

Mekke döneminde din kavramı: “Tarihin akışına ve tabiatın gidişine yön veren, zamana ve âleme hükmeden, dini ortaya koyan, hesap gününü elin-

 

 

de tutan Allah’ın otoritesi” şeklinde özetlenebilecek bir muhteva kazanırken Medine döneminde bu muhteva genişletilerek “Kişinin Allah’a bağlı bir hayat sürdürmesi, müslüman topluluğuna karşı görevlerini yerine getirmesi; Allah’ın mutlak tasarruf ve hâkimiyete sahip olması” (el-Bakara 2/193; el-Enfal 8/39) gibi unsurlar da dinin muhtevasına katılmıştır.

 

Kur’ân-ı Kerîm’de din kelimesi sadece müslümanların değil, başkalarının inançlarını da ifade etmek üzere kullanılmış olmakla birlikte, özel anlamda din kelimesiyle İslâm kastedilmiş (Âl-i İmrân 3/99); İslâm’la din âdeta eş anlamlı iki kelime telakki edilmiş ve bütün peygamberlerin getirdiği dinin

 

İslâm olduğu ifade edilmiştir (Âl-i İmrân 3/85; en-Nisâ 4/125; el-Mâide 5/3; eş-Şûrâ 42/13).

 

Öte yandan Kur’an’da din kelimesi hem ulûhiyyeti hem ubûdiyyeti yani Tanrı ve kul açısından iki farklı anlamı ifade etmektedir. Buna göre din, hâlik ve mâbud olan Allah’a nisbetle “hâkim olma, itaat altına alma, hesaba çekme, ceza-mükâfat verme”; mahlûk ve âbid olan kula nisbetle “boyun eğme, aczini anlama, teslim olma, ibadet etme”dir. Netice itibariyle de din, bu iki taraf arasındaki münasebeti düzenleyen kanun, nizam ve yolun genel adıdır.

loading...