loading...

Dini Hikayeler

Gemi İnşa Eden Peygamber

By  | 

Hz. Nuh (aleyhisselâm), Hz. Âdem’den sonra kendisine ri- salet görevi verilen ilk peygamberdir. Hz. Âdem’den sonra insanlar, gerçek Rablerini unutmuşlar ve gökteki yıldızlara tapmaya başlamışlardı. Hatta bu yıldızların yerini tut- mak üzere putlar yapmışlar ve putlara gökteki yıldızların isimlerini vermişlerdi. Hz. Nuh, kavmine peygamber ola- rak gönderildiğinde, onların yanlış bir yolda olduklarını, Allah’a kulluk etmeleri gerektiğini, iman ettikleri takdirde günahlarının bağışlanacağını anlatmıştır.

loading...

Hz. Nuh, dokuz yüz elli sene devamlı olarak kavmi- ne hak ve hakikati anlatmış, ancak kavmi her defasında onunla alay etmiş ve onu susturmaya çalışmışlardı. Hz. Nuh artık neredeyse ümidini kaybecek bir hâle gelmişti. Bundan dolayı, Cenab-ı Hak’tan kendisi ile kavmi arasında bir hüküm vermesini istemiş, kendisiyle birlikte bir avuç iman etmiş mümini bu ortamdan kurtarması için dua etmiş ve yakarışını şu şekilde sürdürmüştü:

loading...

– Ya Rabbi! Ben halkımı gece gündüz dine davet ettim. Ama benim davetim, onların daha çok uzaklaşmalarına yol

 

açtı. Her ne zaman, onları bağışlaman için çağırdıysam, onlar parmaklarıyla kulaklarını tıkadılar. Elbiseleriyle ör- tündüler, direttiler ve çok kibirlendiler.

Ya Rabbi! Sen de biliyorsun ki onlar bana isyan etti- ler; servet ve evlat çokluğunun kendi ziyanını artırdığı kim- selere uydular. Büyük hile ve tuzaklar kurdular. “Sakın tanrılarınızdan vazgeçmeyin, Ved, Suva, Yegûs, Yeûk ve Nesr’i, bunlardan hiçbirini bırakmayın!” dediler. Böylece onlar birçok insanı şaşırttılar. Mademki öyle yaptılar, Sen de bu zalimlerin şaşkınlığını artır ya Rabbi!

Cenab-ı Hak, Hz. Nuh’un bu dualarını kabul buyurmuş ve vahiy meleği Cebrail (aleyhisselâm) vasıtasıyla tarifini de vererek ondan bir gemi yapmasını istemişti. Artık Hz. Nuh ve ona iman edenleri uzun bir hicret yolculuğu beklemek- teydi. Hz. Nuh hemen işe koyulmuş ve Cebrail’den (aleyhis- selâm) aldığı tarif üzere geminin inşasına başlamıştı. Tabii bu arada kavmi rahat durmuyor, Hz. Nuh’la alay etmeye de- vam ediyorlardı. Hz. Nuh da bu alaylı tavırlara karşı sabırla göğüs geriyor ve onları tufan azabıyla müjdeliyordu.

Gel zaman git zaman gemi inşası tamamlanmıştı. Artık müminler, gemiye binmek için Cenab-ı Hak’tan işaret bek- lemeye koyuldular. Hz. Nuh, İlahî işareti alır almaz hareke- te geçmiş, gemiye sadece iman edenleri ve bir de her hay- vandan bir çift almıştı. Sonra geminin kapıları kapanmıştı. Bir yandan yerden yukarıya doğru sular fışkırıyor, bir yan- dan da korkunç bir yağmur yağıyordu. İnsanlar yükselen sularla boğuşuyor ve kendilerini kurtarmaya çalışıyorlardı. Ama nafileydi. Evler sulara gömülmüş, suların üstünde ce- setler yüzmeye başlamıştı.

 

Gemi dalgalar üzerinde yüzerken Hz. Nuh’un gözüne kayalıklara tırmanmak için uğraşan bir genç çarpmış ve ne- den sonra bu gencin kendi oğlu olduğunu anlamıştı. Baba şefkatiyle ona:

– Evladım, gel sen de bizimle gemiye bin de kâfirlerle beraber kalma!” diye seslenmişti.

Bunun üzerine oğlu:
– Beni sudan koruyacak bir dağa sığınırım, demişti. Hz. Nuh:

– Bugün Allah’ın helak emrinden koruyacak hiçbir kuv- vet yoktur. Ancak O’nun merhamet ettiği kurtulur, dese de oğlu bu sözlere iltifat etmemişti. Daha sonra aralarına dalga girmiş ve oğlu boğulup gitmişti.

Yolculuk uzun süre devam etmişti. Cenab-ı Hakk’ın emriyle yağmur dinmiş, sular çekilmiş ve gemi bir dağın tepesine oturmuştu. Hz. Nuh ve yanındaki müminle- rin yolculukları tamamlanmıştı. Artık onları ibadetlerini rahatlıkla yapabilecekleri, Rablerinin rızası istikametinde yaşayacakları bir hayat beklemekteydi.

Kıssadan Hisse

  1. Allah, insanoğlunu yaratmış, ancak onu başıboş bırak- mamıştır. Onlara bu dünyaya geliş gayelerini öğretmek için yine kendi içlerinden peygamberler lutfetmiştir. Peygamber- ler, gönderilmiş oldukları kavimlere hak ve hakikati anlatmışlar ve onlara doğru yolu göstermişlerdir. Ancak bazı kavimler, oldukça ileri gitmişler, peygamberlere hakaret etmişler ve Allah’a inanmayıp yanlış yollarında gitmekte ısrar etmişlerdir. Bunun üzerine de Cenab-ı Hak, onları cezalandırmıştır.

 

  1. Hz. Nuh (aleyhisselâm), bütün bir ömür boyu hakkı tebliğ etmiş, ancak kavmi her defasında ona, inkârla mu- kabelede bulunmuş ve eziyet etmişlerdi. O gün ona inanan çok az insan vardı. İş öyle bir noktaya gelmişti ki, Hz. Nuh (aleyhisselâm) Cenab-ı Hakk’a ellerini açıp mağlup düştüğünü itiraf etmek ve Rabbinden inkârcılara karşı yardım dilemek zorunda kalmıştı. Böyle bir nebinin duası elbette ki redde- dilemezdi ve edilmemişti de. Kur’ân bize bu hadiseyi ol- dukça tafsilatlı bir biçimde anlatır:

“Bu putperestlerden önce, Nuh kavmi de kulumuzu ya- lanlayarak, ‘delidir’ demişlerdi ve onun yolu kesilmişti. O da, ‘Ben mağlup düştüm bana yardım et!’ diye Rabbine yalvarmıştı. Biz de bunun üzerine gök kapılarını, boşanan sularla açtık. Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık; derken her iki su takdir edilen bir ölçüye göre buluştu. Onu tahta- dan yapılmış, mıhla çakılmış bir gemiye bindirdik. Kavmi tarafından inkâr edilmiş olan Nuh’a mükâfat olarak verdiğimiz, bizim gözetimimizde yüzüyordu. And olsun ki biz, o gemiyi bir ibret olarak bıraktık. Hâlâ öğüt alan yok mu? Benim azabım ve uyarmam nasılmış?” (Kamer, 54/9-16)

Evet, Hz. Nuh (aleyhisselâm) nübüvvetle serfiraz kılınmış bir peygamberdi ve başında peygamberlik tacı vardı. O başkasının değil; Allah’ın memuruydu ve insanları, Allah’a kul olmaya davet ediyordu. Hâlbuki kavmi ona, “mec- nun” diyordu. Aslında onların bu ifadeleri, peygamberdeki imanın kemaline delâlet ederdi. Çünkü o toplumda, içti- maî hayatın dengeleri altüst olmuş ve bütün değer ölçüleri tersine dönmüştü. Böyle olunca da bir peygamber elbet- te ki onların ölçülerine göre dengeli görülemezdi. Bundan

GEMİ İNŞA EDEN PEYGAMBER

dolayı O’na “mecnun” demişlerdi. Zira bu şanı yüce nebi, onların bozduğu cemiyeti baştan sona yeniden imar etme- ye çalışıyordu. Ve böyle bir insan, elbette diğerleri arasında bu yaftayla damgalanacaktı. Ondandır ki, Allah Rasûlü (sal- lallahu aleyhi ve sellem) bir hadislerinde, bir mümine mecnun denmesini, onun imanının kemali olarak ifade etmişlerdir.

Allah, Hz. Nuh’un kavmini su ile helak etmişti. Belki bu kavim, Atlantis medeniyetiydi, belki de bir başka medeni- yet. Bu azgın insanlar ister Atlantik Denizi’nde batırılmış olsunlar, ister başka bir denizde, fark etmez. Hadise şu idi: Başlarında bir peygamber olmasına, o peygamber her an emr-i bi’l-maruf yapmasına rağmen bir medeniyet batırılıyordu. Çünkü o peygamber, mağlup düştüğünü ilan etmişti. Âyet, onların ve Hz. Nuh’un (aleyhisselâm) durumunu anlattıktan; yani kavminin sular içinde boğulup, Hz. Nuh (aleyhisselâm) ve yanındakilerin bir gemiyle korunmalarını dile getirdikten sonra soruyor: “Yok mu ibret alan?”

Evet, söz buraya gelmiş iken biz de ilavemizi yapalım ve şöyle diyelim: “Yok mu Sart harabelerinden ibret ala- cak? Yok mu, Bergama kalıntılarından ibret alacak ve ağlayacak? Yok mu Sodom ve Gomore’den ders alacak? Yeryüzünde daha pek çok harabe mekân var. Hepsi ayrı bir mücrim kavmin akıbetine emare ve hepsi birer âyet gibi gözler önünde. Yok mu ibret alacak, yok mu?

  1. İman dairesine girmek için peygamber oğlu olmak bir ayrıcalık değildir. Allah nazarında en kıymetli insan O’na en yakın olan insandır. Bu insan, Allah’tan uzak bir hayat yaşamak istiyorsa kim olursa olsun Allah ona hidayet nasip etmez.

 

loading...