loading...

Dini Bilgiler

Bu hareket münafıklık alameti!

By  | 

Dr. Adem Ergül, mümin bir kimse ile münafık bir kimsenin günahına bakış açısının ne kadar farklı olduğunu açıklıyor.

loading...

İbn-i Mesud (r.a.) Hazretleri der ki;

loading...

“Mümin kimse  günahlarını hayalinde öylesine büyütür ki sanki kendisi bir dağın eteğinde oturuyormuş da dağ üzerine çökecekmiş ve altında kalacakmış gibi zanneder. 

Günaha düşkün kimse ise günahlarını burnunun üstüne konan ve hemencecik kovup ısırmasını engellerim diye düşündüğü bir sinek gibi görür.”

Bir anlamda bunun münafıklık alameti olarak görüyor. Mümin insan günahını gözünde büyütür ve ona karşı tedbirli olur. Günaha düştüyse hemen tövbeye, istiğfara sarılır.

Ancak münafık insan işlediği günahı burnunun ucundaki sinek gibi ufak bir şey görür. “Ben bundan hemen kurtulurum, burnumun ucundan sineği kovarım, ne olacak benim işlediğim günah başkalarının işlediği günahın yanında günah bile sayılmaz” diyerek kendi kendisini aldatan insan tipleri vardır. Bu da biraz imanla bağdaşmayan münafık duruşu olarak ifade edebileceğimiz bir duruşu sergiler. İbn-i Mesud Hazretleri işte bu sırra dikkat çekiyor.

Allah’ın buyruklarına aykırı düşen, dinen suç sayılan davranışlar İslâm şerîatının ve temiz insan fıtratının yapılmamasını emrettiği hususlar Arapça’da günâh’ın karşılığında; İsm, zenb, isyan, cürm kelimeleri kullanılır. İsm, günâhın tam karşılık anlamıdır. Zenb (cürm), insanın Allah’ın rızasını kazanmasını engelleyen; isyan, Allah’a itaat etmemek-demektir (Cürcânî, et-Ta’rifât, s. 9, 107, I51).

Yahudî ve hristiyanlar dinlerinin birçok esaslarını bozdukları gibi günâh kavramım da kendi arzularına uygun olarak değiştirmişlerdir. Yahudiler; Allah’ın seçilmiş kulları oldukları inancıyla, kendi ırklarından olmayan insanlara yaptıkları kötülükleri mübah kabul ederler. Kendilerinin cehennemde sayılı günler kalacaklarına, sonra yalnızca kendi ırklarının cennete gireceğine inanırlar. Bu materyalist millet eskiden günâh keçisi adını verdikleri bir keçiyi sırtına günâhlarını yükledikleri gerekçesiyle çöle salarlar ve böylece günâhlardan kurtulduklarına inanırlardı.

Hristiyanlar Hz. Âdem (a.s.)’ın işlediği ilk günâhtan dolayı bütün insanların günahkâr doğduğuna; Hz. İsa (a.s.)’ın kendisini feda ederek insanların günâhlarım temizlediğine inanırlar. Hz. İsa (a.s.)’ın ölümünü temsil eden vaftiz ayini ile çocukların günahlarından temizlendiğini kabul ederler. Bağışlama yetkisini böylece Tanrının elinden alan hristiyanlar, insanları sonraki dönemlerde kontrol etmek için günâhlarını papazlara itiraf ettirmek süretiyle bağışlarlar. Bu işleme Hristiyanlıkta “günâh çıkarma” denir. İlk defa dördüncü Latran Konsili’nde (1215) ergenlik çağına giren her hristiyan için yılda bir defa günâh çıkarma kararı alınmıştır. Papazların kiliselerde günâh çıkardıkları özel yerlere günâh çıkarma hücreleri denilir. Bu hücreler kiliselere 16. yüzyıldan itibaren eklenmiştir.

İslâm, bir ırk ve sınıfın imtiyazını, insanların günâhlı doğduklarını, günâhların şahıslar tarafından affedilebileceğini kabul etmez. “Yahudiler, “Ateş bize sadece sayılı günler dokunacaktır” derler. De ki `böyle olacağına dair Allah’tan bir söz mü aldınız…” (el-Bakara, 2/80) “Doğan her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar. Sonra anası-babası onu yahudî, hristiyan veya mecusi yapar” (Buhâri, Cenâîz, 80; Müslim, Kader, 22). “Annesinden doğan her insan fıtrat üzerine tertemiz doğar” (Müslim, Kader, 25).

İslâm, insanın bir başkasının yaptığından, gücünün yetmediğinden sorumlu olmadığını kabul eder. Kişinin sorumlu olabilmesi için olgunluk yaşında ve aklının başında olmasını şart koşar.

Kişi kendi hür iradesi ile, isteyerek yaptığı işlerden sorumludur. Dileme ve tercih etme insana aittir. İşin varlık âlemine çıkması ise Allah’ın yaratması iledir. İnsan o işin meydana gelmesine sebep olan irade etme ve bunun sonucu olarak o amele meyletmekten sorumludur: Ayrıca Allah, unutarak liata ile, bilmeyerek, uykuda uyuyup kalmak süretiyle meydana gelen günâhlardan da insanı sorumlu tutmamaktadır.

İslâm, insanın günâh işlemesiyle sonuna kadar kötü kalacağını kabul etmez. İnsanın günâhının affedilmesini başkalarının tasarrufuna bırakmaz. Kulun Allah’a tövbe etmesi, her yerde, her zaman mümkündür. “Allah kullarının tövbelerini kabul eder ve yaptıkları günâhları bağışlar” (eş-Şûrâ, 42/25). Hz. Peygamber (s.a.s.) de insanları tövbe etmeye teşvik etmiştir: “Bütün insanlar hatalıdır; hatalı insanların Allah katında en makbul olanları tövbe edenleridir” (et-Tac, V, 151).

Günâhlarda ısrar etmek, hakkın aynası olmak için yaratılan iman yeri olan kalbi karartır. Günâh kalbe işleyip onu karartarak iman nurunu oradan çıkarıncaya kadar katılaştırır. Her bir günâhın içinde küfre gidecek bir yol vardır. Günâh istiğfar (tövbe) ile hemen yok edilmezse, kalbi kötülüğe sürükler ve Allah’ın itaatinden çıkmış bir kalp hâline getirir.

Günâh düşünceden pratiğe geçmemişse cezası olmaz. Resulullah (s.a.s), ” Allahu Teâlâ ümmetimden nefislerinde yapmayı arzuladıkları şeyleri yapmadıkları ve konuşmadıkları müddetçe affetti (Buhârî, VII, 59) buyurmuştur.

Sorumluluk ve ceza açısından günâhlar kebâîr ve sağîr diye iki kısma ayrılır.

Kebâir (büyük günâhlar): Allah’ı tanımaya engel olan ve yapılması hâlinde şer’î ceza gereken veya Allahu Teâlâ’nın cehennem azabıyla tehdit ettiği günâhlardır. Bir başka görüşe göre Allah’ın yasakladığı her şey büyük bir günâhtır. Büyük günahların sayısı hadis rivayetleri gözönünde bulundurularak, yedi, dokuz, yetmiş, ikiyüz olarak tespit edilmiştir (Şerhu Akideti’t-Tahâviyye, s. 370, 371).

Büyük günâhların belli başlıları şunlardır; Allah’a ortak koşmak, adam öldürmek, zina iftirasında bulunmak, zina etmek, islâmî cihaddan kaçmak, sihir yapmak, yetimin malını yemek, ana-babaya karşı gelmek, Mekke’nin hareminde günâh işlemek, faiz yemek, hırsızlık yapmak, içki içmek, kumar oynamak. Bir müslüman hatife almadan, kalbinde tasdik olduğu halde büyük günâh işlerse, dinden çıkıp kâfir olmaz. Ehl-i sünnet, büyük günâh işleyen kimsenin kâfir olmayacağını, cehennemde ebedî kalmayacağını, tövbe etmeden ölürse dahî, Allah dilerse fazl-ı keremiyle onu affedeceğini, dilerse adâletiyle cehennemde ona azap edeceğini kabul eder (Şerhu Akideti’t-Tahâviyye s. 370).

Kebâirin (büyük günâhların) en büyüğü Allah’ı tanımamak, zatında, sıfatında ve fiillerinde O’na ortak koşmaktır. Buna ekberu’l-kebâir denir. “Allah kendisine şirk kovulmasını kesinlikle affetmez. Bunun dışındaki günâhları dilediği kimseler için affeder” (en-Nisâ, 4/48). Allah’ın rahmetinden ümidini keserek serkeşlik yapmaya devam etmek veya azabından emin olarak günâha aldırış etmeden tövbe etmemek caiz değildir. Mümin ne kadar günâh işlerse işlesin korku ve ümid arasında olmalı, rabbinden yüz çevirmemelidir. “Ey günâhta aşırı giderek nefislerine zulmetmiş kullarım, Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; muhakkak ki Allah bütün günâhları bağışlar. Şüphe yok ki O, çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir” (ez-Zümer, 39/53) ” Fakat azabımın da pek acıklı bir azap olduğunu kullarıma haber ver” (el-Hicr, IS/50).

Mu’tezile* büyük günâh işleyenin mümin olmaktan çıkacağını, iman ile küfür arasında (el-Menzile beyne’l-Menziteteyn*) kalacağını; tövbe etmeden ölürse ebediyyen cehennemden çıkmayacağını iddia eder. Hâricîler * daha da ileri giderek küçük günâh işleyen müminleri* de küfür ile suçlamıştır. Mu’tezile Kur’an-ı Kerîm’deki “Kim bir mümini kasden öldürürse onun cezası cehennemde uzun süre (hâliden) kalmaktır…” (en-Nisâ, 4/33) ayetini delil gösterir. Ancak Arab dilinde “Hâliden” kelimesi ebediyet anlamını ifade ettiği gibi, uzun müddet manasını da ifade eder. Bu ayette geçen “hâliden”in uzun müddet anlamına geldiği, yukarıda zikredilen ayetteki (ez-Zümer, 39/53) anlam ile desteklenmiştir.

Bir mümin, kalbinde tasdik, dilinde ikrar olduğu halde günâh işler veya farzları yerine getirmede gevşeklik gösterir, fakat bu günâhların karşılığında cezayı da hak ettiğine inanıyorsa bu kişi günâhkâr mümindir. Allahu Teâlâ’nın böyle bir insanı küfürle vasıflaması, mecâzîdir. Yani nimeti inkâr, nankörlük manasındadır. Bir müslüman günâhı helâl kabul eder veya yapmadığı farzı inkâr ederse gerçek anlamıyla kâfir olur.

İslâm’ın esasları ile hükmetmemek büyük bir günâhtır. Eğer İslâm’ın devrini bitirdiği, çağımızda gereksiz olduğu inancı ile İslâm’ın hükümleri uygulanmıyorsa bu küfürdür. İman-küfür meseleleri ve müminlerin tekfir edilmesi müstakil eserlere de konu olmuştur Sâlim el Behensavî’nin “el-Hükmü ve Kâdıyyetü Tekfiril-Müslim” adlı eseri bunlardan biridir.

Sağır (küçük günâhlar): Dünyada cezayı, ahirette de azabı gerektirmeyen küçük suçlardır. Devamlı işlendiğinde küçük günâh küçük olmaktan çıkar. Tövbe edilip mağfiret istendiğinde inşaallah affedilir. Âlimler “Günâhın küçüklüğüne büyüklüğüne bakma, kime karşı suç işlediğine bak” demişlerdir. Allah’ı tanımaya, kulluğa engel olan, Allah ile kulun arasına perde olan herşey günâhtır.

Günâhlardan sakınmak, farzları yapmaktan önce gelir. Önce kalp günâhlardan temizlenir, sonra farzları yapmakla süslenir. Günâhlar ve haramlar dinî duyguyu helâl helâk eder, zehirler. Ancak bu zehirler görünürde bal gibidir; tatlı gelebilir fakat insanın manevî duygularını öldürür.

Unutulmamalıdır ki her nimet külfet karşılığıdır. Cennet ve Cemâlullah’ı isteyenler nefse tatlı gelen günâhlara girmemek için birtakım külfet ve zorluklara katlanmak ve Allah’a sığınmak zorundadır. Müminler ihsân sırrı ile Rabblerine kendilerini görüyormuş gibi kulluk ederler. Sol omuzlarında günâhlarını yazan bir meleğin olduğunun şuuru içinde hareket ederler.

Güç yettiğince günâhlardan sakınıldığında Allah küçük günâhları affedecektir. “Eğer size yasaklanmış şeylerin büyüklerinden kaçınırsanız, geri kalan günâhlarınızı diler ve sizi nimet ve ikramlarımızla dolu olan cennete koyarız” (en-Nisâ, 4/31), “O kimseler ki ufak tefek kusurlar hariç, günâhın büyüklerinden ve çirkin söz ve davranışlardan kaçınırlar. Şüphesiz ki Rabbinin bağışlaması geniştir…” (en-Necm, 53/32).

Allahu Teâlâ mümin kulların günâhlarını yaptıkları bazı ameller veya söyledikleri birtakım söz ve dualar sebebiyle affeder, günâhlarına keffaret eder. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Denizin köpükleri kadar günâhı olsa da Lâ ilâhe illâllâhu vallâhu ekber, velâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ diyen yeryüzündeki her insanın günâhına bu söz keffaret olur”. (Tirmizî, Vitr, 15). “Hiçbir kul yoktur ki bir günâh yapsın ve kalkıp güzelce abdest alıp iki rekât namaz kılarak bu günâhdan mağfiret dilesin de, Allah onu affetmesin (Ahmed b. Hanbel, I, 10).

Peygamberler mâsumdur, günâh işlemezler. Ancak, “zelle” denilen, peygamberlik makamı için kusur kabul edilen amelleri vardır. Ehl-i sünnet şefaat, hesap, mizân, sırat, havz, cennet, cehennem, kabir azabı ve münker-nekir sorgusunu hak ve dinin esası kabul etmiştir.

loading...